Şunu kabul edelim: Bu başkanlık kampanyası nezaket adına herhangi bir ödül kazanmayacak. Siyasi tekliflere rağmen oradaydı İsim arama, bayağılıkVe sade, eski bir alçaklık. Ve bazen siyasetimizin küstahlığı kişisel etkileşimlerimize de bulaşmış gibi görünebilir.
Buraya nasıl geldik? Bu seçim arifesinde bu konuda ne yapabiliriz?
Başlangıç olarak basit bir şey düşünün: ses tonu.
Hayır, bu tüm sosyal ve politik hastalıklarımıza çare değil. Ancak nezaketin bu gizli silahı biyolojik olarak bağlantılıdır.
Kanıt mı istiyorsunuz? Bebekler ve küçük çocuklar, birinin ses tonuna ve yüz ifadesine öngörülebilir şekillerde tepki verirler. Çocuklar, kelimelerin anlamlarını anlamadan önce bile belirli seslere güvenmeyi öğrenirler. Yüksek, kızgın bir sesin korkuyu ve güvenin tam tersini ortaya çıkarması muhtemeldir.
Bu kökleşmiş tepkiler hayatımız boyunca bizi takip eder ve başkalarıyla olan etkileşimlerimize yardımcı olabilir veya engel olabilir.
Monologlarla düello yapmak yerine gerçekten sohbet etmek istiyorsak, diğer kişinin ne söylediğini gerçekten merak etmeliyiz. İletişim şeklimiz (sadece kelimeler değil, aynı zamanda bunları söyleme şeklimiz) güvensizlik uyandırıyorsa, anlamlı fikir alışverişi için çok az umut vardır.
Açık olalım: İyi söylenen kötü bir şey yine de kötüdür. Sıcak, şefkatli bir ses tonunun size pek bir faydası olmayacağı zamanlar vardır: örneğin, gerçekleri görmezden gelen insanlarla tartışmak.
Ancak diğer zamanlarda çocuklardan ders almayı düşünün. Bir dahaki sefere karşıt bakış açısına sahip biriyle konuşmaya başladığınızda nazik, yumuşak bir ton kullanmayı deneyin. Bu onların söyleyeceklerini duymakla gerçekten ilgilendiğinizi gösterecektir. Fikirleri bir araya getiremeyebilirsin ama yüze bak: kaşlarını çatmak yerine sadece bir gülümseme görebilirsin.
Hikayenin yapımcılığını Robert Marston üstleniyor. Editör: Joseph Frandino.
Ayrıca bakınız: